Cinsel İşlev Bozuklukları
- psikologbasakeroglu
- 18 Mar 2022
- 5 dakikada okunur

Cinsel İşlev Bozukluklarında Etiyoloji
Cinsel işlev bozuklukları DSM-IV kriterlerine göre temel olarak 6 kategoride incelenmektedir. Bunları tek tek incelemeden önce cinsel işlev bozukluklarının etiyolojisinden bahsetmek gerekmektedir. Cinsel performans stresi, ruhsal ve organik hastalıklar, ilaç yan etkileri, madde kullanımı, yaşam tarzına bağlı olan toplumsal stres, cinsellikle ilgili ana-baba öğretileri, geçmişte yaşanılan cinsel deneyimlerdeki stres, eşle ve evlilikle ilgili stresler ve kültürel yanlış inançlar cinsel anksiyeteye yatkınlık oluşturmaktadır. Bu yatkınlık sonucunda da cinsel işlevlerde bozulmalar meydana gelmektedir (Yolaç, 2010).
Buna ek olarak eşler arasındaki uyumsuzluk, cinsel iletişim sorunları, eşlerden birinin cinsel sorunun olması, performans anksiyetesi, yorgunluk ya da stres, aşırı alkol ya da ilaç kullanımı ve hamile kalma korkusu cinsel işlev bozukluklarını ortaya çıkarıcı etmenlerdir. Sorunun çözümü ile ilgili yanlış uygulamalar, çok sık cinsel ilişkide bulunma, cinsel ilişkiden kaçınma, performans anksiyetesi, suçluluk ve utanç duyguları, eşin tepkisi ve kendini ilişkiye verememe gibi durumlar da sürdürücü etmenlerdir (Yolaç, 2010).
Cinsel İşlev Bozuklukları, Semptomatoloji ve Prevalans (DSM-IV Kriterleri)
1. Cinsel İstek Bozuklukları: İki alt başlıkta toplanmaktadır.
a. Cinsel istekte azalma bozukluğu, cinsel düşlemlerin ve cinsel etkinlik isteğinin azlığı ya da yokluğu ile belirlidir.
b. Cinsellikten tiksinme bozukluğu, cinsel bir eşle genital cinsel ilişki kurmaktan kaçınma ve bundan tiksinme ile belirlidir.
İstekte azalma evli çiftler arasında en sık rastlanan ve çoğunlukla kadınlarda görülen bir bozukluktur. İstek sorunu olan hastalarda, istek azlığı ya da yokluğu, cinsel ilişki kurmaya ilişkin bilinçdışı korkularına karşı geliştirdikleri savunucu bir yöntem olarak görülmektedir. Bu soruna kronik depresyon, kronik anksiyete ve bazı merkezi sinir sistemi baskılayıcı ilaçların kullanımı da eşlik edebilmektedir (Köroğlu, 2009).
2. Cinsel Uyarılma Bozuklukları: Kadın ve erkeklerde farklı isimlerle anılır, kadınlarda uyarılma bozukluğu ve erkeklerde erektil bozukluk olarak adlandırılır.
a. Kadınlarda bu bozukluğun görülme sıklığı öngörüldüğünden fazladır, mutlu olduğunu söyleyen çiftlerle yapılan bir araştırmada kadınların 1/3’nin uyarılma sorunu yaşadığı görülmüştür. Uyarılmayı sürdürmede yaşanan güçlükte testosteron, östrojen, prolaktin, serotonin, dopamin, tiroksin ve bazı antihistaminik ilaçlar gibi fizyolojik faktörler olabileceği gibi anksiyete, suçluluk ve korku gibi psikolojik çatışmalar da önemli rol oynamaktadır.
b. Genç erkeklerde erektil bozukluğun görülme sıklığı %8’dir. Bozukluk erken yaşta olabileceği gibi yaşamın ileri dönemlerinde de ortaya çıkabilmektedir. Organik (tıbbi) nedenli mi yoksa işlevsel (psikolojik) nedenli mi olduğunu ayırt etmek için çeşitli yöntemler vardır. En yaygın yöntem REM dönemine eşlik eden uyku sırasında ortaya çıkan ereksiyonların izlenmesidir. Nedeni belirlemek için iyi bir cinsel öykü sorgulamasını gerektirmektedir, kendiliğinden ortaya çıkan, sabah oluşan, mastürbasyon ya da farklı bir partnerle ortaya çıkan ereksiyonların varlığı psikolojik bir sorunun göstergeleridir. Bozukluğun psikolojik nedenleri arasında çözülmemiş ödipal ya da preödipal çatışmalar, cezalandırıcı süperegonun varlığı, güvensizlik ve yetersizlik duyguları sayılabilmektedir. Ayrıca erektil bozukluğun eşler arası ilişki sorunlarından da kaynaklanması söz konusu olabilmektedir (Köroğlu, 2009).
3. Orgazmla İlgili Bozukluklar:
a. Kadınlarda orgazm bozukluğu (anorgazmi) normal bir uyarılma ve plato evrelerinden sonra yineleyici a da sürekli olarak orgazmda gecikme ya da orgazmın hiç olmaması ile belirlidir. Kadınlarda orgazm bozukluğunun genel prevalansı %30, evli kadınlarda hiç orgazm olmamış kadın oranı %5 olarak öngörülmekte ve bu oran hiç evlenmemiş daha genç kadınlarda daha yüksek olabilmektedir. Hamile kalma korkusu, cinsel partner tarafından reddedilme korkusu, erkeklere karşı duyulan düşmanca duygular, cinsel dürtüleriyle ilgili suçluluk duyma ve evlilik çatışmaları bu bozukluğa eşlik eden psikolojik faktörler arasında sayılmaktadır.
b. Erkekte orgazm bozukluğu erkeğin cinsel ilişki sırasında orgazm olamaması, çok zor ejakülasyon (boşalma) olması ya da erken boşalma ile belirlidir. Geç boşalma bireyin yaşına uygun yoğunluk ve sürede oluşan normal bir uyarılma evresinden sonra orgazmın gecikmesi ya da hiç olmaması ile belirlidir. Yaşam boyu sürmüş olan orgazm bozukluğu, sonradan oluşana nazaran daha ağır bir patolojinin varlığını göstermektedir. Erken boşalma cinsel bozukluk için tedavi gören erkeklerin %35-40 kadarının başlıca şikayetidir. Erkek sürekli ya da yineleyici olarak zamanlamadan önce orgazm ve ejaküle olmaktadır. Nedenleri arasında, genç erkeklerde yeni bir cinsel partnerle ilişkiye girme, partnerle ilgili doyum kaygısı, vajina ile ilgili bilinçdışı korkular, geçmiş deneyimlerdeki yakalanma korkusu sayılabilir. Ayrıca stresli bir evlilik de bu durumları tetiklemektedir. Erken boşalma, davranışsal yöntemlerin uygulandığı tedavi yaklaşımı ile en hızlı sonuç alınan bozukluktur (Köroğlu, 2009).
4. Cinsel Ağrı Bozuklukları:
a. Vajinismus: Vajinanın dışının 1/3’lük bölümünde, penisin vajinaya girmesini ve cinsel birleşmeyi olanaksız kılan istemsiz kas kasılması ile belirlidir. Çoğunlukla yüksek sosyoekonomik statüdeki kadınlarda görülmektedir. Nedenleri arasında, cinsel bir saldırıya uğramış olma, cinsel sömürüye maruz kalma gibi travmalar, psikocinsel çatışmalar, cinselliğin günah olduğu inancı, katı bir dinsel yetiştirilme tarzı ya da ilişki sorunlarının varlığı sayılmaktadır.
b. Disparoni: Cinsel ilişki öncesinde, sırasında ya da sonrasında yineleyici ya da sürekli olarak genital ağrı duyma ile belirlidir. Erkeklerde nadir görülmektedir ve genellikle tıbbi durumlardan kaynaklanmaktadır. Kadınlarda ise yine tıbbi durumlardan kaynaklı olabilmekte, bunun dışında cinsel saldırıya uğramış ya da çocukluğunda cinsel sömürüye maruz kalmış kadınlarda kronik pelvik ağrı sık görülmektedir. Ayrıca gerginlik ve anksiyeteden de kaynaklanabilmektedir (Köroğlu, 2009).
5. Genel Tıbbi Bir Duruma Bağlı Cinsel İşlev Bozuklukları:
a. Erkekte erektil bozukluk: Erektil bozuklukların yaklaşık yarısı tıbbi kaynaklıdır. Bunlara örnek, kabakulak gibi enfeksiyon hastalıkları, kardiyovasküler hastalıklar, Peyroni hastalığı (penis içinde sert plakaların oluşması), kronik böbrek yetmezliği, renal ve ürolojik hastalıklar, beslenme bozuklukları, diyabet, MS (multipl skleroz), Parkinson hastalığı, temporal lob epilepsisi, omurilik yaralanmaları, tümörler, nörolojik bozukluklar, cerrahi girişimler ve bir takım ilaçlar sayılabilmektedir.
b. Disparoni: Bu yakınmayla başvuran kadınların yaklaşık %30’unda pelvik bir rahatsızlık bulunmaktadır ve Disparoni geçicidir. Disparoniye neden olan tıbbi durumlar arasında enfeksiyon, vajinit, postmenopozal vajinal atropi ve Peyroni hastalığı sayılmaktadır.
c. Cinsel istekte azalma bozukluğu: Büyük bir hastalık ya da ameliyat sonucunda oluşabilmektedir. Ek olarak merkezi sinir sistemi (MSS) depresanı, testosteron veya dopamin konsantrasyonlarını azaltan, serotonin veya prolaktin konsantrasyonlarını artıcı ilaçlar da bu bozukluğa neden olabilmektedir.
d. Erkekte ortaya çıkan diğer cinsel işlev bozuklukları: Erkeklerde genitoüriner sisteme uygulanan cerrahi girişimlerden sonra orgazm bozukluğu oluşabilmektedir. Parkinson hastalığı ve omurilik rahatsızlıklarında oluşan nörolojik durumlar da bozukluğa eşlik edebilmektedir.
e. Kadında ortaya çıkan diğer cinsel işlev bozuklukları: Hipotiroidzm, diyabet, primer hiperprolatinemi gibi tıbbi durumlar kadınlarda orgazm bozukluğuna yol açabilmektedir (Köroğlu, 2009).
6. Madde Kullanımının Yol Açtığı Cinsel İşlev Bozuklukları: Cinsel işlevler serotonerjik ilaçlardan, dopamin antagonistlerinden (antipsikotikler, antidepresanlar.. vb), prolaktin yükseltici ilaçlardan ve otonom sinir sistemini etkileyen ilaçlardan olumsuz yönde etkilenmektedir. Madde kullanımlarında ve maddenin yoksunluğunda bir ay içinde cinsel işlev bozukluğu ortaya çıkmakta, düşük dozlarda kullanıldıklarında cinsel yeterliliği artırdığı yanılgısı oluştursa da uzun süreli kullanımlarda erektil, orgazmik ve ejakülatuar bozulmalara yol açmaktadır. Doğum kontrol hapları ve ertesi gün hapları (oral kontraseptifler) bazı kadınlarda libidonun azalmasına yol açmaktadır. Antikolinerjik yan etkileri olan ilaçlar uyarılmayı ve orgazm olmayı engelleyebilmektedir (Köroğlu, 2009).
Cinsel işlev bozukluklarında psikolojik açıdan bakıldığında, bozuklukları tetikleyen 3 temel öğe göze çarpmaktadır. Anksiyete, öfke ve depresif durumlar. Anksiyete; en sık gözlenen tetikleyicidir, normal boyutları aşan anksiyete cinsel uyaranları tehdit ve tehlike olarak algılamayı ve kaçınmayı ortaya çıkarabilmektedir. Örnekler arasında, anksiyetenin erotik uyarıcılara odaklanmayı engellemesi, genital tepkilerin ketlenmesi, cinsel tepkilerden kaçınma ve cinsel deneyimlerdeki başarısızlığın öğrenilmesi gibi durumlar sayılmaktadır (Yolaç, 2010).
Öfke, çiftin genel ilişkisinden kaynaklanıyor ve bastırılıyor olabilmektedir. Ayrıca karşı cinse karşı farklı alanlarda geliştirilen öfke ve hostilite (düşmanlık) cinsel işlevlerde bozukluğa yok açabilmektedir (Yolaç, 2010).
Depresif duygular ise olumsuz düşünce kalıplarının oluşmasıyla birlikte meydana gelmektedirler ve aynı mekanizma cinsel alanı da etkilemekte sonucunda da bozukluklara yol açmaktadır (Yolaç, 2010).
Uzm. Klinik Psikolog Başak EROĞLU
Bu konuda sorunlarım var karımdan başka kimle yakınlaşsam bir sorun yaşamıyorum ama karıma yanaştığımda adeta donup kalıyorum hiç bir şekilde harekete geçemiyorum... Önerileriniz var mıdır?